15 Mart 2014 Cumartesi

Hodonin Türk Şehitliği ve Maria Lubinska

Maria Lubinska. Kontes. Mezarı Türk şehitliğinde. Hodonin’de. 

Hodonin Türk Şehitliği, Çek Cumhuriyeti’nde. 31 Mayıs 1967’de yapılmış şehitlik. Medfun şehit sayımız 387. Şehitliğin bakımından Prag Askeri Ataşeliği sorumlu imiş. 

Neden buradalar peki? Hem şehitlerimiz hem de Kontes Maria Lubinska?

Birinci Dünya Savaşı’nda Galiçya Cephesi’ndeki askerlerimiz salgın hastalık sonucu Hodonin Hastanesi’ne getirilmiş. Maria Lubinska, ben kontesim dememiş, hastabakıcılık yapmış askerlerimize. Buluşmaları böylelikle. Zaten ayrılmamışlar da. 

Aynı cephede şehit olup Bruno, Kromeriz, Olomouc ve Kosice şehirlerine defnedilen 54 askerimizin naaşı da, 1959’da nakledilmiş, Hodonin Şehitliği’ne.

Kontesi neden şimdi hatırladım?

Hakkında genişçe bir yazı yazmış, 2007 senesi sanırım, Mete Akyol’a göndermiştim, çünkü böyle bir kontesin varlığından Mete Akyol haberdar etmişti beni. Yazı, “Bütün Dünya” Dergisi’nde yayımlanacaktı. Olmadı. O yazı şimdi kim bilir nerede?

Kendi yazımdan hatırladığım, Kontes Maria Lubinska, bakımını üstlendiği askerlerimizin tahammül ve sabırlarından etkileniyor. Kiminin kolu kopuk, kiminin bacağı. Zaten salgın hastalık var. Vatanından uzakta, can çekişen, inim inim inleyen bu gencecik fidanlar, bir yandan da son derece etkileyici bir tevekkülle Kur’an ayetleri mırıldanıyorlar.

Maria Lubinska, yakında bir yerde bir Rufai Dergahı’nın varlığını öğreniyor. Dergaha gidiyor. Şeyh Efendiyi dinliyor. Vakur Türk askerinin maneviyatının kaynağını bulmuş olmanın heyecanıyla gecenin sonunda Rufai Şeyhine bir soru soruyor.

“Ben, Türk askerlerinin vakar ve sabrından çok etkilendim. Onların bu metanetlerini okudukları kitaba borçlu olduklarını anladım. Sizi dinledim. Müslüman olmak istiyorum. Fakat benim başım açık. Aldığım eğitim, çevrem, alışkanlıklarım başımı hemen kapamamı engelliyor. Ne yapacağım? Müslüman olamayacak mıyım?”

Şeyh Efendi diyor ki: 

“Siz mitoloji okumuşsunuzdur. “Daphne”yi bilirsiniz. Ben size, “Defne” ağacının sırrını söyleyeyim, siz ne yapacağınıza kendiniz karar verin. Defne ağacı, namus ve ahlakın sembolüdür. Bu nedenle yapraklarını hiç dökmez. Siz namus ve ahlakınızı koruduktan sonra başınız açık da olsa hiç açık ve çıplak kalmazsınız.”

(Zeus'un oğlu Apollon, su perisi Daphne'yi görür. Apollon’dan intikam almak isteyen Eros, aşk okunu Apollon'un kalbine, nefret okunu da Daphne'nin kalbine saplar. Apollon her gün ormana Daphne'nin güzelliğini seyretmeye gider. Apollon'dan korkan ve kaçan Daphne, bir gün artık daha fazla dayanamayacağını anlar. Apollon tam Daphne'yi yakalayacakken, genç kızın ayakları toprağa doğru kök salar, kolları dallara, saçları yapraklara döner. Daphne, artık Defne Ağacı’dır. Apollon kalp atışları hala duyulan ağaca sarılarak adını sonsuza dek yaşatacağına yemin eder. Defne ağacının yaprakları yaprağı o günden beri kahramanların tacını süsleyen bir zafer sembolüdür. C.Z)

Başına kahramanlık tacı diye Defne yaprakları takılacak Rufai Şeyhi gibi “erkek”ler yetiştirmedikçe, Maria Lubinska gibi “kontes”ler neden Müslüman olmuyor, başlarını neden örtmüyor, başörtülü kızlarımıza Defne ağacının her daim mütesettir “edeb”ini neden aşılayamıyoruz, diye sorsam, bu yazının sonunda nasıl da kaba kaçar, nasıl da çiğ düşer, öyle değil mi? 

Peki, Kontes Müslüman oldu mu? 

Bilmem. 

Vasiyeti üzerine Hodonin mezarlığına defnedildiğini, orada, Müslüman Türk askeriyle birlikte yan yana yattığını biliyorum.

http://www.yenisakarya.com/t%C3%9Crk-ehtlndek-kontes-yazisi-2960.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder